İncegazeteye abone olun, sektörel gelişmeleri kaçırmayın.
Gazete Abonelik Formu
Patoloji alanındaki bilimsel çalışmalar hızla devam ederken bir yandan da günlük rutin iş akışı ile oldukça kritik bir görev üstleniyor. Bu nedenle patoloji kendi içinde farklı alanlara yoğunlaşıyor. Pediatrik Patoloji ise, bu alanlardan biri. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Patoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Diclehan Orhan, Pediatrik Patololoji ile ilgili merak edilen sorularımızı cevapladı.
Teşhis ve tedavi yöntemleri birçok anabilim dalında farklılıklar göstermekte, kesin ve doğru tedaviye uzanan yol haritasını belirlemekte. Patoloji ise; diğer bütün anabilim dalları ile yüksek koordinasyon ile çalışarak, özellikle teşhis aşamasında onların ayrılmaz bir parçası gibi hareket ederek teşhisten tedaviye uzanan köprü görevi görmekte.
Prof. Dr. Diclehan Orhan kimdir? Kendinizden bahseder misiniz?
TED Ankara Kolejini takiben Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden 1992 yılında mezun olup Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde Patoloji ihtisası yaptım. Kendimi her zaman koyu bir Hacettepeli olarak tanımladım. 2000 yılında Patoloji Doçenti olduktan sonra Hacettepe Üniversitesi'nde Pediatrik Patoloji Ünitesi'nde çalışmaya başladım. 16 yıldır bu bölümde çalışmalarıma devam etmekteyim. Bu dönem içinde sadece çocuk hastalara ait biyopsi ve otopsilere baktım. Uluslararası Pediatrik Patoloji Birliği'nin Avrupa’daki Pediatrik Patoloji kurslarına 5 yıl süreyle katılarak Pediatrik Patoloji alanında sertifiye oldum. Halen aynı bölümde çalışmaktayım. Aynı zamanda 5 Şubat 2016 tarihinden beri Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Müdürü olarak görev yapmaktayım. Sağlık Bilimleri Enstitüsü'nde Hacettepe Üniversitesi'nin Tıp, Diş Hekimliği, Eczacılık, Hemşirelik ve Sağlık Bilimleri Fakülteleri'nin tezsiz ve tezli yüksek lisans ile doktora programlarının yürütülmesi ve koordinasyonu sağlanmaktadır.
Pediatrik patolojiyi yetişkinlerden ayıran en önemli noktalar hakkında bilgi verir misiniz?
Çocuklar hiçbir şekilde küçük yetişkinler değildir. Hem anatomik yapıları, hem metabolizmaları, hem de hastalıkları yetişkinlerden çok daha farklıdır. Sadece çocukluk yaş grubunda görülen hastalık (muskuler distrofiler, konjenital myopatiler, doğumsal metabolik hastalıklar vb) ve kanser türleri (nöroblastom, Wilms tümörü, bazı böbrek ve karaciğer tümörleri, vb) mevcuttur. Pediatrik otopsilerde ise yetişkinlerden farklı olarak doğumsal hastalıkların ve anomalilerin varlığı unutulmamalıdır. Bir diğer pediatrik patoloji kapsamındaki konu ise plasental patolojidir ki pediatrik ve maternal hastalıklar hakkında bize son derece önemli bilgiler verir.
Son yıllardaki pediatrik hastalarda kanser tanı oranlarından bahseder misiniz? Sebeplerini çevresel ve genetik olarak 2’ye ayırırsak, çalışmalarınızda hangisi daha ön plana çıkmaktadır?
Genetik faktörler bazı pediatrik kanserlerin etyolojisinde rol oynamaktadır. Genetik faktörlerin sayısında artış olmasa da gelişen moleküler analiz yöntemleri ile günümüzde eskiye oranla çok daha fazla genetik etyolojik etken bilmekteyiz. Ancak çevresel faktörlerle yetişkin yaş grubunda görülen kanserlerin pediatrik yaşlarda da görülmeye başlandığı veya sıklığının arttığı dikkati çekmektedir. Örneğin kolon kanseri pediatrik yaşlarda belirgin olarak daha sık görülmektedir.
İlerleyen teknoloji ve gelişmiş gözlemleme yöntemlerinin laboratuvarlara girmesi çalışmalarınızı nasıl kolaylaştırdı? Daha doğru ve hızlı sonuçlar elde etmenize ne gibi katkılar sunuyor?
Bu gelişmeler tanı sürecinde hem zaman hem de emek olarak biz patologlara büyük kolaylıklar sağlamıştır. Eski yıllarda sadece immünhistokimyasal ve histokimyasal boyamalar ile tanı verilebilirken artık moleküler patoloji yöntemleri ile kesin tanıya ve kombine tanıya gitmek çok daha hızlı ve güvenilir olmaktadır. Bu yöntemler pek çok kanser türünde ve başka bazı hastalıklarda hedefe yönelik tedavi için yol gösterici bilgiyi vermektedir. Gelişmiş gözlemleme yöntemleri ise patoloğun bulunduğu mekandan bağımsız olarak mikroskobik inceleme yaparak daha hızlı tanı vermesini sağlamaktadır.
Uluslararası alanda Türkiye’yi konumlandırmamız gerekirse, kanser araştırmalarında neredeyiz? Bu alanda Türkiye’yi daha ileriye taşımak için önerileriniz ne olur?
Türkiye’de halen yurt dışı yayınlardakilere benzer konularda ve yöntemlerle araştırmalar daha çok yürütülmektedir. Bu konuda daha ileriye gitmemiz için interdisipliner ve intersektörel yaklaşımla araştırma planları yapılmalıdır. Üniversitelerimizde farklı disiplinlerinden araştırmacıların ve üniversite dışı araştırma merkezleri ve özel sektörün de katılımı sağlanarak geniş serilerde çalışmalar yürütülmelidir. Ülkemizde gelişmiş ülkelerde olduğu gibi araştırma-geliştirmeye ayrılan bütçenin de çok daha fazla oranda olması da şarttır.
Laboratuvarınıza kazandırdığınız Olympus VS120 model Virtual Slide Mikroskop, araştırma, eğitim, teşhis ve tedavi aşamalarında size sunacağı avantajlardan bahseder misiniz? Bu sistemi daha çok hangi çalışmalarınızda kullanmayı hedefliyorsunuz?
Ben bir akademisyen olarak her zaman için birinci önceliğimi eğitim ve araştırmadan yana belirlerim. Üniversitemize kazandırdığım Olympus VS120 model Virtual Slide Mikroskop, Tıp Fakültesi öğrencilerinin Patoloji eğitiminde ve Patoloji uzmanlık eğitiminde etkin olarak kullanılacaktır. Bu amaçla eğitim preparatlarının taranmasına başlamış olup eğitim modüllerini ve sınav soruları hazırlamaktayız. Eğitime katkısının büyük ve yaygın olacağına inanmaktayım. Araştırma amacıyla kullanım ise çok yaygın olacaktır. Araştırma olanaklarını ek yazılımlarla da geliştirme imkanımız bulunmaktadır. Sistem preparatları tarayarak sağladığı çok yüksek rezolusyonlu görüntü preparatı mikroskopta incelediğimizde gördüğümüz kadar detaylı olmaktadır. Bu da bölümde olmadığımız anda acil olarak preparatı sistemden kullanıcı adımızla ve parolamızla gözlemlememize olanak vermektedir. Bu şekilde tanı verebileceğimiz gibi görüntüyü inceleyerek gerekli ek yöntemler için laboratuvara istekte bulunarak tanı süresinin kısalmasını sağlayabilmekteyiz. Ben bu iki olanağı da kullanıyor ve çok faydalı buluyorum.